Ayırıcı Tanı
Okülobulber yakınma ve bulguların birlikte olduğu durumlarda MG ile en çok karışabilecek olan beyinsapını tutan hastalıklardır (tümörler, vasküler ve demiyelinizan hastalıklar). Beyinsapı hastalıkları fluktuasyon olmaması, birinci motor nöron ve duyusal bulguların diğerlerine eşlik etmesi ile MG’den ayırt edilir.
Sadece ptoz olduğunda Horner sendromu ve blefarospazm akla gelir (Tablo 13). Horner sendromunda ptoz unilateral ve hafiftir, genellikle miyoz vardır. Blefarospazmda gözkapaklarında kasılma hissi olması tipiktir, bu kasılmayla birlikte gözler kısılır ve bazen bilateral olabilen ptotik bir görünüm verebilir .
Ptoza göz hareket bozukluğu eklendiğinde en çok nöromüsküler hastalıklar ile ayırıcı tanı gündeme gelir ve göz hareket bozukluğunun ön planda ya da geri planda olmasına göre farklı hastalıklar düşünülür. Göz hareket bozukluğunun geri planda olduğu miyopatilerden miyotonik distrofi, otozomal dominant geçiş, tipik klinik özellikleri ve EMG bulgularıyla kolayca ayırt edilir. Geç yaşlarda ortaya çıkan okülofarengeal müsküler distrofide genellikle sadece bilateral ptoz vardır, yutma güçlüğü başlangıçta görülmez, göz hareket bozukluğu ise geç dönemde ortaya çıkabilir. Otozomal dominant olması, MG’in klinik ve laboratuvar özelliklerinin bulunmaması ve kas biyopsisi ile tanı konur. Konjenital miyopatiler genellikle bebeklikte başlar, biyopsi tanı koydurucudur. Tüm bu miyopatilerde ptoz genellikle bilateral ve oldukça simetriktir. Miyastenide ptoz simetrik hale gelebilir ama öyküdeki asimetrik başlangıç dikkat çekicidir. Nöromüsküler hastalıklar dışında unutulmaması gereken bir ayırıcı tanı da Graves oftalmoparezisi ile yapılmalıdır.
Bilateral ptoza ek olarak gözler orta hattan çok az oynayacak derecede ağır ve bilateral göz hareket bozukluğu olan hastada ayırıcı tanıya konjenital miyastenik sendromlar (KMS) ve mitokondriyal hastalıklar (progresif eksternal oftalmopleji) girer. Bunlarda da ptoz bilateraldir. Bu hastalıklarda MG’in aksine çift görme yoktur veya KMS’larda olduğu gibi çok azdır. KMS’lar genellikle bebeklik döneminde başlar, MG ise ilk yıldan sonra başlar. Öykü ve mümkünse genetik incelemelerle tanı konulabilir. Mitokondriyal miyopatilerde kas biyopsisi ile kesin tanı konur. Nöropatiler de ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Akut dönemde Miller Fisher sendromu ve oküler bulguların nadir olarak ön planda olduğu Guillain-Barré sendromu akla gelmelidir. Kemik veter reflekslerinin kaybolması ve EMG bulguları bu hastalıkların tanısında yardımcı olur.
Oküler kaslara sınırlı olan MG, güçsüzlüğün belli bir patterne uymayışı ile izole kranyal sinir felçlerinden ayırdedilir. İzole üçüncü sinir parezisine görünürde tıpatıp uyan bir hastamızda (bir gözde ptoz ve içe-yukarı-aşağı bakış parezisi), pupillanın normal olması ve diğer gözde hafif bir ptoz olması ile MG’den şüphelenildi ve oküler MG tanısı konuldu . Pupillanın tutulmadığı diyabetik 3. sinir parezisi unilateral ve ağrılıdır.
Sadece bulber yakınma ve bulgular olduğunda düşünülmesi gereken bir hastalık motor nöron hastalığının bulber formudur. Motor nöron hastalığındaki anartriye kadar varabilen ve fluktuasyon göstermeyen, birinci ve ikinci motor nöronun birlikte tutulumu sonucu ortaya çıkan tipik konuşma şekli MG’in nazone konuşmasından çok farklıdır.
Sadece ekstremite güçsüzlüğü ile giden MG son derece nadirdir. Bu hastalarda klinik belirtiler müsküler distrofileri taklit edebilir. Kas hastalığı düşünülen her olguda fluktuasyon ve remisyona ait ipuçları yakalamaya çalışılmalı ve tedavi edilebilen bu hastalık gözden kaçırılmamalıdır.
Her akut yerleşen miyastenik tabloda botulizm akla gelmelidir. Bacaklarda güçsüzlüğün ön planda olduğu hastalarda Lambert Eaton miyastenik sendromu düşünülmelidir.
MG ile en sık karışan hastalık depresyondur. MG’li hastaların öyküsünden, birçoğunun yıllarca depresyon tanısıyla izlendiği anlaşılır. MG’li hastaların basit bir yorgunluktan yakınmadıkları, bunun gerçek bir güçsüzlük olduğu, sabah-akşam farkı gibi çok net özellikleri olduğu unutulmamalıdır.Tablo 13. Ptoz ve/veya Oftalmoparezi belirtileri olan Myastheniada Ayırıcı Tanı
Oftalmoparezisiz ptozun olduğu hastalıklar/sendromlar
Horner sendromu*
Blefarospazm
Konjenital ptoz
Ptozun ön planda, oftalmoparezinin geri planda olduğu hastalıklar/sendromlar
Nöromüsküler tablolar
Miyotonik distrofi
Okülofarengeal distrofi
Okülofarengodistal miyopati
Konjenital miyopati
Lambert-Eaton miyastenik sendromu
Diğer:
Graves oftalmopatisi
Ptozla birlikte belirgin oftalmoparezinin olduğu hastalıklar/sendromlar
Nöromüsküler tablolar
Konjenital miyastenik sendrom
Botulizm*
Mitokondriyal miyopati
Miller-Fisher sendromu*
Guillain-Barré sendromu*
Diğer
Diabetes mellitus
3. sinir parezisi*
İntrakranyal yer kaplayici lezyonlar (tümör, anevrizma)*
*Pupilla anormallikleri eşlik eder ya da edebilir.
Tedavi
AKE, immünsüpresif/immünmodülatör tedavi ve pozitif basınçlı solunum desteği, eskiden ağır mortalitesi olan MG’in prognozunu tamamen değiştirmiş, hastalara normal bir yaşam sürme şansını vermiştir. İlaçlardan AKE’lar semptomatik yarar sağlar, diğerlerinin ise hastalığın immünolojik kökenine yönelik olduklarından tedavi edici etkileri vardır.
Hastalığın fluktuasyon ve spontan remisyonlarla seyretmesi ve ağırlık derecesinin her hastada farklı olması tedavi sonuçlarını değerlendirmeyi güçleştirmektedir. Kontrollü klinik çalışmaların azlığı da göz önüne alınırsa, ilaçların hangi kombinasyon halinde ve hangi dozda kullanılacağı hakkında kesin formüller öne sürmenin mümkün olmadığı kolayca anlaşılır. Tedavinin doktora ve hastaya göre bazı değişiklikler göstermesi kaçınılmazdır.
Antikolinesterazlar
AKE, asetilkolinin yıkılmasını engelleyerek sinaptik aralıkta daha uzun süre kalmasını sağlar. Günlük tedavide en sık kullanılan piridostigmin bromid’in (Mestinon) 60 mg’lık oral formudur. Etkisi 15-30 dakikada başlar, 1-2 saatte maksimuma erişir ve 3-4 saat veya daha fazla sürer. Oral olarak kullanılabilen ve piridostigmin bromid’den çok az farkları olan diğer oral preparatlar Türkiye’de bulunmayan neostigmin bromid (Prostigmin) ve ambenonium kloriddir (Mytelase).
AKE dozunu ayarlamak oldukça güçtür. Hastaya AKE tedavisinden neler beklenildiğinin anlatılması ve hastayla çok yakın bir işbirliğinin sağlanması şarttır. AKE’ı belirtiler ortaya çıkmaya başladığı zaman almak gerekir. Beklenen, ilacı aldıktan 1-2 saat sonra belirtilerin azalması veya kaybolması, tekrar ilaç saati geldiğinde belirtilerin hafiften başlamış olmasıdır. Bazı hastalarda bir grup semptom kaybolurken başka bir grup hiç etkilenmeyebilir. Bu durumda hastaya hayati fonksiyonları etkileyecek semptomlara (bulber) dikkat etmesi öğretilmelidir. Hastalar göz bulgularına çok önem verdiklerinden sıklıkla göz düzelmiyorsa ilacın fazla işe yaramadığı fikrine varırlar. Hastaya şimdilik gözle ilgili yakınmalara aldırmamaları söylenmeli, bunların ergeç düzeleceğini anlatarak hasta rahatlatılmalıdır.
Başlangıçta günde 2-4 kez 60 mg’lık drajelerden (120-240 mg) verilir. Hastalığın ağırlığına göre 3 saatte bir 60 mg’a kadar (480 mg) vermek gerekebilir. Ağır hastalarda bu doz dikkatle arttırılabilir. Günde sekizden fazla alması gereken hastaları hastane şartlarında izlemek daha uygundur. Yüksek dozlarda aynen miyasteniye benzeyen kolinerjik bir tablo ortaya çıkabilir. Hastalığın ağır dönemlerinde AKE’ı olabildiğince 24 saat içine eşit aralıklarla yaymak gerekir. Hastalık kontrol altına alındığında sadece gündüz verilebilir ve aralıklar da daha serbest olarak ayarlanabilir. İmmunsüpresif başlanmışsa amaç, immünsüpresif ajan etkisini gösterdikçe AKE’ı azaltmak ve hasta remisyona girdiğinde kesmektir. Hasta bozulduğunda AKE’a yeniden başlanabilir. Görülüyor ki AKE dozunun hastalığın ağırlığına, günlük aktivite derecesine, kullanılan diğer ilaçlara bağlı olarak dinamik olarak değiştirilmesi gerekmektedir.
Anti-MuSK pozitif MG’li hastaların çoğunda piridostigmin işe yaramadığı gibi aşırı fasikülasyon ve hipersalivasyondan dolayı tolere edilmeyebilir. Bu hastalarda piridostigmin sürekli kullanımında işe yaramadığı halde test dozu verildiğinde ileri bir düzelme görülebilir. Bazı hastalarda piridostigminin yarayabileceğini de gözden kaçırmamalıdır.
Timektomi
Timomalı hastalarda mutlaka timomektomi yapılmalıdır. Timektomi, timomasız hastalarda da çok önemli bir yer tutar. Jeneralize MG’li genç hastada tedavinin temel basamaklarından biridir. Elli yaşın üzerindeki hastalarda ise karar, ameliyatın riskleri ve timektominin o yaştaki etkisi tartılarak verilmelidir. Pür oküler miyasteniklerde timektomi genellikle yapılmaz.
Timektominin yararı bilimsel olarak kanıtlanmış olmamasına rağmen çok sayıda miyasteni hastası gören hekimlerin genel kanısı timektominin çok işe yaradığı yönündedir. Timektomiden hastaların üçte iki kadarının yararlandığı, bunların içinden bir bölümünün ise remisyona girdiği düşünülmektedir. Bu yarar hemen ortaya çıkmamakta, ancak bir yıl, hatta birkaç yıl sonra kendini göstermektedir. Hastalığın erken dönemlerinde yapılan timektomiden yararlanma şansının daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Anti-AChR pozitif ve seronegatif hastalarda timektominin yararlı olabileceği düşünülürken anti-MuSK pozitif hastalarda henüz net bir izlenim elde edilememiştir.
Timektomi hiçbir zaman acil yapılması gereken bir ameliyat değildir. Ameliyat, hastalar iyi duruma getirildikten sonra yapılır. Cerrahi yaklaşım klasik olarak transsternal veya transservikaldir. Daha yeni bir yöntem videotorakoskopik timektomidir. Bizde timoması olmayan hastalarda bu yöntem uygulanmaktadır, bu sayede timektominin morbiditesi çok azalmıştır.
Kortikosteroidler
Kortikosteroidler hastaların büyük çoğunluğunu tamamen düzeltir. Bu düzelme 4-6 hafta içinde görülür. Daha kısa zamanda düzelme ortaya çıkabildiği gibi düzelme süreci daha da uzayabilir. En çok prednizolon (PRD) kullanılır.
Hastaların bir bölümünde PRD başlanıldıktan bir hafta-10 gün sonra kas güçsüzlüğü geçici olarak artabilir. Özellikle bulber güçsüzlüğü olan hastada bu nedenle denge tümüyle bozulabilir ve solunum güçlüğü belirebilir. Bu bakımdan PRD’u düşük dozda başlayıp birkaç günde bir yükselterek istenilen düzeye çıkmak, özellikle ilaca hasta yatırılarak başlanmıyorsa, daha emniyetli bir yoldur. Hastanede yatan hastada, solunumun korunabileceği şartlar sağlanabiliyorsa, doğrudan yüksek doz başlanabilir. Bu yöntem istenen cevabın daha çabuk alınması bakımından avantajlıdır. Amaçlanan doz 1 mg/kg/gün civarındadır. Birçok hastada 0,75 mg/kg/gün gibi düşük bir doz ile istenen yanıt alınabilir. Pür oküler ya da hafif jeneralize miyasteniklerde daha da düşük dozlar yetebilir, hergün yerine günaşırı uygulama denenebilir.
PRD başlandıktan sonra hastada bariz bir iyileşme elde edilince ilaç dozu düşürülmeye başlanır. Yüksek dozları uzun süre sürdürmemeye çok dikkat etmelidir. Doz düşürme ilacı günaşırı vermeye yönelik olarak yapılır ve doz azaldıkça düşürme temposu da yavaşlatılır. PRD günaşırı 10-20 mg gibi bir idame dozunda sürekli olarak tutulur. PRD tümüyle kesilirse hastalık büyük bir olasılıkla alevleneceğinden ilacı ancak hastayla bu risk tartışıldıktan sonra, hastanın isteği doğrultusunda kesmek uygundur. Timektomi yapılmış genç hastalarda azaltıp kesmeye gayret etmek gerekir. PRD düşürülürken ya da kestikten sonra alevlenme olursa yeniden yüksekçe bir doza çıkarak vermek ve yeni bir immünsüpresif eklemeyi düşünmek gerekir.
Kortikosteroidlerin yan etkileri arasında kozmetik bozuklukların yanı sıra uygun tedaviyle kontrol altına alınabilen hipertansiyon, hiperglisemi ve hiperkolesterolemiyi sayabiliriz. En büyük problem ise, özellikle menopozdaki kadınlarda kalsiyum ve D vitamini tedavisine rağmen önlenmesi çok zor olan osteoporozun hızlanması ve buna bağlı fraktürlerdir. Katarakt oluşumu da sıkça rastlanan yan etkilerdendir.
Diğer immünsüpressif ilaçlar
Azathioprine, kortikosteroid alamayan hastalarda, kortikosteroid dozu düşürülürken alevlenme olduğunda, kortikosteroid dozu hızlıca düşürülmek istendiğinde tedaviye eklenebilir. Bazı durumlarda (özellikle yaşlılarda) azathioprine’e PRD ile eşzamanlı olarak ya da tek başına başlamanın avantajları olabilmektedir. Fertil dönemdeki hastalarda temkinli kullanılmalıdır. Doz 2-2.5 mg/kg/gün olarak hesaplanır. Etkisi geç (en az 3-6 ay sonra) çıktığından verildiği ilk aylarda yarar beklenmemelidir. Karaciğer ve lökositler üzerine toksik etki gösterebildiğinden karaciğer fonksiyon testleri ve kan sayımı ile izlemek gerekir. Alerjik reaksiyon gelişirse de ilaç kesilir.
Azathioprine’e göre daha az kullanılan cyclophosphamide ve cyclosporine-A, etkileri daha çabuk ortaya çıkan, ancak yan etkileri daha çok olan immünsüpresiflerdir. İlkinin lökopeni ve hemorajik sistit, ikincisinin ise hipertansiyon ve renal toksisite şeklinde olan bellibaşlı yan etkileri yakından izlenmelidir. Mycophenolate mofetil, azathioprine’i tolere edemeyen hastalarda sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Günde 2 gram iki doza bölünerek verilir. Lökopeni yapabileceğinden kan sayımı ile izlenmelidir. Az sayıda olguda Rituximab ve metotreksat gibi ilaçlar da denenmektedir.
İntravenöz immünglobulin (IVIg) ve plazmaferez
Birinin diğerine üstünlüğü kanıtlanmış olmamakla birlikte, IVIg’in etkili olmayıp plazmaferezin etkili olduğu olgular bildirilmiştir. Diğer taraftan plazmaferezin yan etkileri (infeksiyon, hipovolemi) IVIg’e göre daha çoktur. Hastane şartlarına ve edinilmiş tecrübeye göre seçim yapılır. Bunlar, ani bozulmalarda kısa süreli olarak ya da diğer immünsüpresiflerle iyi kontrol altına alınamayan durumlarda uzun süreli olarak kullanılabilen tedavi şekilleridir. Birkaç gün içinde başlayan olumlu etki birkaç haftada sona ereceğinden, bunların tek başına kullanılması söz konusu değildir. Mutlaka başka bir immünsüpresife ek olarak ya da timektomiye hazırlık amacıyla kullanılırlar.
MG’de Tedavi Şemaları
Erken başlangıçlı jeneralize MG
Piridostigmin ile MG kısmen de olsa kontrol altına alındıktan sonra hastanın durumunun timektomiye uygun olup olmadığı değerlendirilir. Hastalık hafifse sadece piridostigmin ya da ya da IVIg veya plazmaferez eklenerek timektomi yapılır. Ağır durumlarda timektomi öncesi kortikosteroid başlamak gerekebilir. Timektomi optimal durumda yapılır. İmmunsüpresif ilaçlar daha önce başlanmışsa ameliyat döneminde immünsupresif tedavide büyük değişiklikler yapmamak gerekir, ameliyattan sonra da en az bir süre ilaçları sürdürmek uygun olur. Timektomidan önce veya sonra kortikosteroid başlanmış olan genç hastalarda, kortikosteroidler düşürülürken hastalık alevlenmiyorsa ilaçları zaman içinde tamamen kesmek, aksi durumda yani sık alevlenmeler oluyorsa ek bir immünsüpresif vermek düşünülebilir. Timektominin etkisi bir yıldan önce ortaya çıkmayabileceğinden yeni bir immünsüpresif başlamakta acele etmemek yerinde olur. Bazen ayda bir verilen IVIg tedavisiyle zaman kazanılabilir. MG puberte öncesi başlamışsa timektomi ve mümkünse kortikosteroidlerden puberte sonrasına kadar uzak durmak iyi olur. IVIg ve plazmaferez işe yarar.
Geç başlangıçlı MG
Önce yeterli dozda piridostigmin verilerek hastalık kısmen kontrol altına alınır. Bu yaş grubunda, özellikle 50-55 yaşın üzerinde, timoma yoksa, timektominin etkisi tartışmalıdır. Timektomi yapılmayacakse hastaları sadece piridostigmin ile idare etmeye çalışmak risklidir, bu durumda kortikosteroidler başlamak gerekir. Gerektiğinde ek olarak IVIg veya plazmaferezden yararlanılabilir. Kortikosteroidlere azathioprine eklenmesi iyi sonuçlar verir. Hastanın MG ağırlık derecesi azathioprine’in geç yanıtını beklemeye uygunsa tek başına azathioprine başlamak da bir yoldur. Yukarıda anlatıldığı şekilde ilaçlar yıllar içinde düşük bir seviyeye indirilir ve o seviyelerde süresiz tutulur. Hastanın yaşı ve bu yaşlarda miyastenik krizin daha yüksek olan mortalitesi düşünülürse ilaçları tamamen kesmek doğru olmayabilir.
Anti-MuSK pozitif MG
Buradaki önemli farklılıklar, AKE’ların işe yaramayabileceği ve timektominin tartışmalı olduğudur. Biz şimdilik genç hastalarda timektomi yapmayı sürdürmekteyiz. Kortikosteroidler ile hastaların hemen hepsi düzelir, ancak bu düzelme yüksek doz kortikosteroidlerlerin olağandan daha uzun bir zaman kullanımını gerektirebilir. Ek immünsüpresif gerekliliği daha çabuk gündeme gelebilir. IVIg veya plazmaferez de bu hastalarda daha fazla kullanılır. IVIg fazla işe yaramayıp plazmaferezin daha iyi geldiği hastalar vardır. Bazı hastalarda dilde atrofi geliştiğinde nazone konuşma tüm tedavi seçenekleri kullanıldığı halde kalıcı olabilir.
Oküler MG
Belirtiler hayati tehlike oluşturmasa da birçok hasta sadece AKE ile günlük faaliyetlerini rahat sürdüremezler ve immünsüpresif kullanmak zorunda kalırlar. Tipik olarak düşük doz ve günaşırı verilen PRD’dan (günaşırı 20-30 mg gibi) yararlanırlar. PRD’a ek veya tek başına düşük doz azathioprine’in de yeterince etkili olabildiği bildirilmiştir, özellikle yaşlı hastalarda denenebilir. Timektomi genellikle yapılmaz.
Timoma
Timektomi mutlaka yapılmalıdır. MG belirtileri, timektomi yapılmasından etkilenmeyebilir. Tümör çoğunlukla kapsüllü ve selim niteliktedir. Ancak bir bölümü de habis özellikler taşır ve çevre dokuya invazyon yapar. Bu durumlarda ek radyoterapi ve gerektiğinde kemoterapi uygulanır. Uzak metastazlar çok nadirdir. Timomalar tekrarlayabileceğinden muntazam aralıklarla radyolojik kontrolün yapılması gerekir.
Gebelikte MG
Genç kadınlara gebe kalmadan önce miyasteninin kontrol altına alınması ve ilaçların mümkün olabildiğince düşük bir seviyeye getirilmesi gerektiği anlatılır. Gebelik sırasında AKE ihtiyacı değişebilir ve ayarlanması gerekir. Hasta kortikosteroid alıyorsa aynen sürdürülür. Biz gebelik sırasında azathioprine vermiyoruz, zararı olmadığını savunanların yanında kesin bilgilerin olmadığını vurgulayanlar da bulunmaktadır. Doğum normal yolla yapılabilir, anestezi gerekiyorsa epidural anestezi tercih edilir. Loğusa döneminde dikkatli olmak gerekir.
Miyastenik kriz
Gelişen solunum güçlüğü mekanik ventilasyon kullanmayı gerektiren düzeye vardığında miyastenik krizden söz edilir. Özellikle ağır bulber tutulumu olan hastalarda her an beklenilmesi ve acil müdahale edilmesi gereken bir durumdur. Konuşma, yutma ve çiğnemesi çok iyi olan bir hastada solunum güçlüğü gelişirse bunun miyasteniye bağlı olmadığını, başka bir sebep aramak gerektiğini düşünmek daha doğrudur.
Solunum güçlüğü gelişmeye başlayan hasta genellikle piridostigmin dozunu artırarak iyileşmeye çalışır. Bazen piridostigmin o kadar çok alınır ki miyastenik yerine kolinerjik semptomlar ön plana çıkar ve kolinerjik kriz söz konusu olabilir. İşin zor tarafı, fazla asetilkolinin çizgili kas üzerindeki etkisinin (nikotinik etki) miyasteniye benzer bir tablo yaratmasındadır. Asetilkolinin çizgili kas dışı etkileri (müskarinik etkiler – mide bulantısı, barsak hareketlerinin artması, terleme, hipersalivasyon) ile nikotinik etkiler birlikte gitmediğinden müskarinik etkilerin olması ya da olmaması da ayırıcı tanıda yararlı değildir. Solunum güçlüğü içindeki hastada miyastenik ve kolinerjik krizleri birbirinden ayırmak neredeyse olanaksız olduğundan yapılacak en doğru davranış hastanın solunumunu güvenceye almak ve mekanik ventilasyonun yapılabileceği şartları sağlamaktır. Yine de miyastenik krizin kolinerjikten çok daha sık olduğunu bilmekte yarar vardır; hasta az piridostigmin kullanmaktaysa reanimasyon şartları sağlanana kadar piridostigmin verilmelidir.
Tablo 14 . Miyastenide Kullanılabilecek Tedavi Şemaları
ERKEN BAŞLANGIÇLI JENERALİZE MG (sırayla)
1. Uygun dozda AKE
2. Gerekirse IVIg veya plazmaferez
3. Gerekirse kortikosteroid
4. Optimal durumda timektomi
5. Timektomi sonrasında olabildiğince (en az bir yıl) beklemeye çalışılır, gerektiğinde aylık IVIg verilir ve çok gerekirse kortikosteroid başlanır
6. Kortikosteroid timektomiden önce veya sonra başlanmışsa zaman içinde yavaşça doz düşürülür ve hastanın durumuna göre düşük bir dozda sürekli tutulur veya kesilir
7. Kortikosteroidler düşük doza düşürülemiyorsa azathioprine eklenir
8. AKElar daima ihtiyaca göre verilir, hasta düzeldikçe azaltılır ve kesilir
GEÇ BAŞLANGIÇLI JENERALİZE MG’DE FARKLAR
*Timoma varsa timektomi mutlaka yapılır, yoksa birçok merkezde timektomi endikasyonu konmaz (özellikle >50 yaş)
*Timektomi yapılmayacaksa ve kortikosteroid başlanıyorsa azathioprine daha çabuk eklenebilir, hatta ağır olmayan olgularda azathioprine’i tek başına vermek düşünülür
*Kortikosteroid düşük bir doza getirip sürdürülür, kesilmesi planlanmaz
OKÜLER MG’DE FARKLAR
*Timektomi genellikle düşünülmez
* Kortikosteroidleri günaşırı ve düşük dozda vermek genellikle yeterlidir
Özel Durumlar
Neonatal miyasteni
Miyastenik annelerin % 10-15’inin çocuğunda doğumdan sonraki 3 gün içinde miyastenik semptomlar görülür. Belirtiler annedeki antikorların pasif olarak çocuğa geçmesine bağlıdır. Belirtiler 2-3 haftada kaybolur, ancak bu süre içinde AKE ile tedavi gerekebilir.
MG ve diğer otoimmün hastalıklar
MG ile birlikte olabilen otoimmün hastalıkların başında tiroid hastalıkları gelir. Tiroid hastalıklarının tedavisi miyasteniyi olumlu yönde etkileyebilir. Romatoid artrit, psoriasis, pernisiyöz anemi ve otoimmün aplastik anemi gibi hastalıklar da MG’e eşlik edebilir.
MG’de ilaç kullanımı (Tablo 15)
Nöromüsküler kavşağı etkileyen birçok ilaç miyastenik hastanın durumunu bozabilir, hatta MG’in ortaya çıkmasına neden olabilir. MG iyi kontrol altındayken kötü etkilenme olasılığı görece olarak azdır. Bunların arasında en çok dikkat edilmesi gereken ilaçlar antibiyotiklerdir. Aminoglikozid grubu, telitromisin, linkomisin ve sulfametoksazol + trimetoprim gibi antibiyotikler miyasteniklere verilmemelidir, mutlaka verilmesi gerekirse ciddi kötüleşme ve mekanik ventilasyon olasılığı göz önünde tutulmalıdır. Antiaritmikler (procainamide, kinidin) ve b-adrenerjik blokerler miyasteniyi bozabilir. Depolarizan ilaçlar (süksinilkolin) dikkatle kullanılmalıdır. Magnezyum ve BT yaparken kullanılan iyotlu kontrast madde güçsüzlüğü artırabilir. D-penisilamin MG ortaya çıkarabilir.
Bu hastalarda, ilaçlar miyasteniyi bozacak korkusuyla, MG dışı hastalıkların yetersiz tedavi edilmesi de ciddi bir sorun yaratır. Bu bakımdan miyastenik belirtileri artırmayan ilaçları bilmek büyük önem taşır. Daha rahat kullanılabilecek ilaçlar arasında sefalosporin ve penisilin grubu antibiyotikleri, SSRI grubu antidepresanları, alprazolam, asetilsalisilik asit ve parasetamolu sayabiliriz. Ancak sakınılacak ilaç listesinde yer almasa bile her yeni ilaç kullanımı sırasında hastayı yakından izlemek, gerektiğinde ilacı kesmek gerekir. İlaç konusunda MG için yapılacak uyarılar aşağıda anlatılacak olan Lambert Eaton miyastenik sendromu için de geçerlidir.